Bahçemizin İlk Hediyesi: Yenilebilir Otlar ve Doğa Üzerine…

( Babamın kaleminden… )

Merhaba sevgili doğa severler;

Bahçemizden yeni haberler  vermeden önce, insanlığın salgın hastalıklarla uğraştığı bu günlerde İzmir’de yaşadığımız mahallede bulunan bir kafenin yolun kenarına koymuş bulunduğu ve güncel sorunları içeren mesajların yazıldığı tabelada doğanın önemini anlattığı için dikkatimi çeken  ve kapanmadan önce yazılan son mesajını sizlerle paylaşmak istiyorum. ”İnsanlar doğanın  orasıyla burasıyla uğraşmayı bıraktığı zaman doğa da insanlık da kendini  kurtaracaktır.”

Yukarıda paylaştığım mesaj aşağıda yer alan  Kızılderili Siyu kabilesine ait olan özlü sözü aklıma getirdi.

“Son ırmak kuruduğunda, son ağaç kesildiğinde, son balık tutulduğunda; Beyaz Adam paranın yenilebilir bir şey olmadığını anlayacak.”

Çocukluğumuzda büyüklerimiz şehire (il veya ilçe merkezine) sadece aydınlanma ihtiyacı olan gaz,giyim ihtiyacı olan bez ve insanların/hayvanların ihtiyacı olan tuz almak için giderlerdi. Geri kalan ihtiyaçlarının tamamına yakınını kendisi üretirdi. Kaldı ki kıtlık zamanında bu ihtiyaçlarını bile kendisi ilkel koşullarda yapmaya çalışırdı. Örneğin hayvani yağları eriterek kandil denilen aydınlatma aletlerinde kullanıyorlardı. Evlerde yaptıkları küçük dokuma aletleriyle giyecekleri aba gibi bazı giysi kumaşlarını yaptıkları gibi; çorap, kazak, fanila gibi giysileri de elleriyle örüyorlardı. Teknolojinin de gelişmesi zamanla insanları doğadan ve doğal olandan uzaklaştırdığı gibi, deyim yerindeyse bir deriden daha fazla post elde etmeye çalışınca kantarın da topuzu kaçtı. Vahşi kapitalizmin doğasına uygun olarak, çılgınca üretip çılgınca tükettik. Karaya oturan geminin kaptanının söylediği gibi artık deniz bitti. Daha önceki doğal afetlerde olduğu gibi doğa insanlardan intikamını almaya devam ediyor. Gelinen noktada tekrar doğaya dönmeden başka  çaremiz bulunmamaktadır. Yani insanların tekrar doğaya sahip çıkması ve özüne dönmesi, doğayı da insanlığı da kurtaracaktır diye düşünüyorum.

Peki tahrip ettiğimiz doğa bu geri dönüşe ne diyecek acaba ? Büyük halk ozanımız Aşık Veysel ŞATIROĞLU’nun “Kara  Toprak” şiirindeki bir dörtlüğü bu sorumuza yanıt vermektedir.

“   Karnın yardım kazmayınan belinen

Yüzün yırttım tırnağınan elinen
Yine beni karşıladı gülünen
    Benim sâdık yârim kara topraktır.”

Yani ona yaptığımız her türlü kötülüğe karşı doğa kin tutmaz,affedicidir.Bizi kucaklamaya hazırdır.O halde  ne duruyoruz! Hemen Doğaya Koşalım.

Bahçemizden Haberler:

Yaklaşık 3 yıldır yoğun olarak maddi ve manevi olarak katkı verdiğimiz bahçemizde su tanklarımızı ve yeni yaptırmış bulunduğumuz 180 tonluk depomuzu doldurmak amacıyla eşimle beraber bahçemizde bulunduğumuz 20-26 Mart 2020 tarihleri arasında yağan yağmurdan fırsat buldukça, komşuların bize tanıttıkları bazıları pişirilerek  bazıları ise çiğ yenilen sarmaşık, arapsaçı, kuzukulağı, yemlik gibi otlardan toplamaya çalıştık. Bu ot toplama eylemi beni çocukluğumu yaşadığım köyüme götürdü.Yıllar sonra doğadan tekrar ot topluyordum. O güzel günleri anımsadım.

Sivas yöresine ait “Madımak” isimli türkünün ilk dizesi şöyleydi.

“Evelik,yemlik oy madımak,

Teke teke sakalı oy madımak,”

Türküde ismi geçen evelik otu gibi kuzukulağı, yarpuz(bildiğimiz nane) ısırgan otu ve madımak gibi otlar özelikle mayıs-haziran aylarında olmak üzere  su arklarının kenarlarında bulunurdu. Bu otlardan evelik, ısırgan otu ve madımak genellikle pişirilerek, kuzukulağı ve yarpuz ise çiğ çiğ yenirdi. Yarpuz otu yaz günlerinde   yarmadan yapılan ve soğuk yenilen yoğurtlu çorbaya ayrı bir tat verirdi.

Kuzu Kulağı

Ayrıca bostan zamanında bazı bölgelerde pırpır bizde ise pirpirim dedikleri, isminin sonradan semiz otu olduğunu öğrendiğimiz otu bolca toplardık. Yemlik otu ise ekin dediğimiz buğday tarlalarının içinde bulunurdu. Bu ot da çiğ olarak yenirdi. Buğday tarlalarının içerisinde çıtlık denilen bir otu da kökten kopartıp ters çevirerek kopartılan yerden çıkan süt gibi bir sıvının kurumasını bekler ve kuruyunca biraz sertleşen bu maddeyi ağzımıza alıp sakız olarak çiğnerdik. Çıtlık sakızının çiğneme ömrü 1-2 saat ancak sürerdi.Dağlarda kenger denilen bir bitkiden elde edilen hem daha sert hem de daha uzun çiğnenilen kenger sakızı da vardı. Ama bu sakıza ulaşmak o kadar kolay değildi. Kenger sakızını çobanlık yapan ve koyunları otlatmak için uzak tepelere gitmek zorunda kalan büyüklerimizden yalvararak alırdık. Ayrıca köye uzak olan yaylalarda eşkın denilen ve kabuğu soyulduktan sonra çiğ olarak yenilen ekşi bir tadı olan bir ot da bulunurdu. Yani anlayacağınız  doğa bizi beslerken aynı zamanda da eğlendirirdi. Hey gidi günler hey. 

Şimdi ise bahçemizde bulunan ve yıllardır görmediğimiz kuzukulağı, yemlik gibi otlardan başka sarmaşık ve arapsaçı    gibi otları komşular ve bahçede iş yaptırdığımız ustaların sayesinde yeniden tanıdık ve toplamaya başladık. Bu otların nasıl pişirileceği konusunda da bilgi sahibi olduk. Bahçemizde bolca bulunan semiz otu ve kekik otunu da mayıs-haziran ayarında toplayacağız. Bu otların bir çoğu günümüzde pazarlarda da satılmaktadır. Fakat insanın kendi elleriyle toplayıp yemesi harika bir duygu. Bu duyguyu da yıllar sonra tekrar yaşamaya başladık. Topladığımız otlardan kuzukulağı ,uzun ve geniş yapraklarıyla kuzuların kulağına benzetilen bu otun ekşimsi bir tadı vardır. Bahçemizde bulunan otların tamamının ege köylerinde bulunduğunu ve bilindiğini tahmin ediyorum.

Sevgili doğa dostları, bu otları daha önce görmemişseniz toplarken yanınızda otları tanıyan biri bulunsun. Çünkü bazı otların yaprakları birbirine çok benziyor. Yanlışlıkla zararlı bir ot toplayıp sakın yemeyesiniz.

Sevgili doğa severler; Artık doğaya ve doğal olana eskisinden daha fazla ihtiyacımız. Doğa güleç yüzüyle kollarını açmış bizi bekliyor. Çocuklarımıza daha güzel bir dünya ve doğa  bırakma umuduyla hoşça kalın, doğayla kalın.



HOBİ BAHÇEMİZDE GERÇEKLEŞTİRDİĞİMİZ İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK İŞLEMLER



hobibahce

Adım Çağlar. 1987 doğumluyum. Hayatı boyunca şehirde yaşamış biri olarak, gün geçtikçe yüksek katlı apartmanların duvarları üzerime geldikçe; toprağa ve doğaya olan özlemim katlanarak artıyor. Bu sebeple annemin ve babamın emeklilik dönemlerini huzurlu bir ortamda geçirmeleri için kurma gayretinde olduğumuz çiftlik için edinmiş olduğumuz iyi/kötü tecrübeleri bu blogda sizlerle paylaşmaya karar verdim.

Bahçemizin İlk Hediyesi: Yenilebilir Otlar ve Doğa Üzerine…” için 2 yorum

  • 18 Nisan 2020 tarihinde, saat 18:57
    Permalink

    hızlıca okuduğum bazı paylaşımlarınızda bünyemden çatır çutur sesler geldiğini farkettim hepsini okursam moleküllerime ayrılmaktan korkuyorum, arada bir bilgi amaçlı uğramak dahi fenalaştırıyor. kalbim nasıl darsa artık :))
    Maşallah emek verenlerin elleri kolları dert görmesin sağlık ve afiyetle sefasını sürün inşallah Allah nazarlardan kem gözlerden korusun sizi sevdiklerinizi ve kurduğunuz cenneti amin
    biliyomusunuz bahçemde kiracıda olsam doğanın kuş seslerinin yeşilin böceklerin o muhteşem harmonisi her sabah bu güzelliklere onların dönüşümlerine uyanmak insanı yaşama sevinciyle dolduruyor ve ben buna hayret ediyorum hiç derdim tasam yokmuş gibi bu heyecanla sarmalanmak keyfli olmak çocuklarıma diyorum bu enerji ve sevinç bu yaşımda ne arıyor bende tarifsiz bir mutluluk sadece doğa ve o seslerin verdiği hazla maddi dünyayı unutuyorum düşünemiyorum bunamışta olabilirim sevgiler. Allah size sevdiklerinize selamet ve kolaylık versin

    Yanıtla
    • 26 Nisan 2020 tarihinde, saat 13:40
      Permalink

      Merhabalar,

      güzel yorumlarınız için teşekkür ederim. Elleriniz dert görmesin. Az da olsa bizlerle aynı hayali paylaşan kişilere ulaşıp tecrübelerimizi aktarabiliyorsak ne mutlu bizlere. Mutluluğun doğayla iç içe olmakla mümkün olabileceğini düşünen herkese sevgiler ve kolaylıklar.

      Yanıtla

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

error: Emek Hırsızlığı Bu Kadar Kolay Olmamalı Değil Mi?